Sanat - Emperyalizm = Erkan Yücel

Sanat - Emperyalizm = Erkan Yücel

Ustam Erkan Yücel’e;
Ölüm yıldönümlerinde hatırlanıp hakkında birkaç laf edilen, sanatıyla beraber toprağa gömülen, anlatılanlardan başka hiç bilmediğim, çıraklığını yapamadan kaybettiğim büyük Ustam Erkan Yücel. Bu yazı senin için! Senin için kara bakışlı dev adam! Hem de bir ölüm yıldönümünde değil, ışıl ışıl bir bahar günü tam da senin istediğin gibi! Tam da senin gibi!
Biliyorum seninle ilgili çok şey yazıldı çizildi. Fakat bu yazı başka! Bu yazı sanatla verdiğin mücadelenin ne olduğunu anlatabilmek içindir.

Sanat nedir? Sistemin alacalı bulacalı hale getirdiği ucuz bir eğlence mi? Yoksa İnsanları sadece doldurup boşaltan lüküs(!) bir nesne mi? Hayır.
O zaman nedir?
“İnsan olanın insan etmesidir insanı.”
Peki bulutlar üzerine oturtulan, anlaşılamamak için yapılan yozu da, riyakarlığı da, yalancılığı da içinde barındıran sanat anlayışları neyin nesi oluyor? Bu da sanatın ters yüz edilerek karalanması. O zaman Sanat niçin karalanıyor? Sanatı kim anlamsızlaştırıyor? Bu soruları cevaplamak için isterseniz sanatın nasıl doğduğundan başlayalım;

Sanat sınıflı topluma geçişle beraber doğmuş, doğuşundan bu yana da ezen ve ezilen sınıfların düşük yoğunluklu savaş ve siyaset aracı olarak kullanıla gelmiştir. Çünkü sanat insanların duygularına ve düşüncelerine hitap ederek kitleleri etkilemekte, yönlendirmektedir. Bu yüzden ezen ve ezilen sınıflar sanatı kendi çıkar ve düşüncelerine taraftar kazanmak için kullanmaktadırlar. Ezen sınıflar egemenliğini örtbas etmek, kendi çıkarını herkesin çıkarı gibi göstermek için sanata ihtiyaç duymaktadır. Tabi sanatın bu şekilde ifade edilmesi egemenliklerini açığa vuracağı için sanatı mümkün olduğunca anlamsızlaştırmakta, marjinalleştirmekte kurnazlıkları anlaşılmasın diye bulutların üzerine oturtmaktadırlar. “İnsana rağmen sanat”, “Sanat için sanat”, “Sanat için yaşamak” vb akımlar bu açıdan bilinçli saptırmalardır. Böylece sanat karalanmakta açık bir şekilde ters yüz edilmektedir. Sanatın anası büyüdür. Büyüde gizem ve göz bağcılığını esas alır. Ezen sınıfların sanata vurgusu da hep bu yöndedir. Sanat büyüden doğmuştur o halde büyülüdür, gizemlidir, herkesin işi değil çünkü tanrı vergisidir. Kitlelerin basireti de işte böyle bağlanmaktadır. Fakat başka bir açıdan bakarsak sanatı insanın doğaya karşı verdiği mücadele doğurmuştur. İlkel toplumlarda gerek büyücüler gerek avcılar doğada karşılaştıkları tehlikeleri kabilelerindeki insanlara anlatabilmek için dans etmiş, taklit yapmış gördüklerini oyunlaştırmışlardır. Bir çok tehlike atlattıktan sonra ölmeyip ayakta kalan insanlar tecrübelerini genç insanlara aktararak onların da uzun zaman yaşamalarını sağlamışlardır. Yani bu açıdan bakarsak sanat ilk olarak insanın yaşamak için verdiği mücadeleden doğmuştur. Bu da ezilen sınıfların sanat perspektifi olarak ele alınabilir. Çünkü sömürüye ve insan onurunun çiğnenmesine karşı, yaşamak için; ezilen sınıfların sanat anlayışı her zaman insanı yüceltmek, geliştirmek, özgüven sağlamak şeklinde tanımlanmalıdır. Sanat bir araçtır ama insanı insan eden ve ayakta tutan belki de biricik araçtır. Herkesin ihtiyacıdır. Herkes yapmalıdır. Herkes için yapılmalıdır.

Bu anlamda sanatı kitleselleştiren, mücadelesini sanatla öncüleştiren en önemli sanatçı Erkan Yücel’dir. Erkan Yücel ütopyayı hedeflemiş ama ayaklarını hep toprağa basmıştır. Sanatıyla zirveye çıkmış, tevazusuyla halkın içine karışmıştır. Erkan Yücel son nefesine kadar insanlara umut verip ışık tutmak için sanata dört elle birden sarılmış, sistemin marjinal sanat anlayışına karşı; insanı hep yücelten, haklı mücadelelerinde onlara umut veren, sanatı hem yaparak hem yaptırarak sevdiren devrimci bir yol izlemiştir. Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu kurulduğu zaman sanat çerçevesini “her yer sahne! Herkes birer oyuncu!” olarak tanımlamış, öncülük ettiği sanatçılarla yeri gelmiş, pazarcı kasalarının üzerinde, yeri gelmiş, traktör römorklarının üzerinde, yeri gelmiş, köy meydanlarında oyunlar sergilemiş, çoğu zaman da halktan kimseleri oyunlara dahil etmiştir. Erkan Yücel’in kurduğu DAST olsun AHT olsun uzun yıllar kapısını tiyatro yapmak isteyen herkese açmıştır. Erkan Yücel yaşamı boyunca insanı geliştirmek dönüştürmek için sanat yapmayı esas almıştır. Tiyatroyu bir okula dönüştürmüştür. DAST ve Ankara Halk Tiyatrosu içinde hasbelkader tiyatro ile tanışan bir çok kişi bu okuldan mezun olmuş, sanat hayatlarına buradan aldıkları ilhamla devam etmişlerdir.
Tiyatrodan öğrendiklerini hayatın başka alanlarında değerlendiren belki yüzlerce belki binlerce belki on binlerce insan ise DAST’ı, AHT’ı, tebessüm ederek hatırlamakta, Erkan Yücel’in kendilerine aşıladığı devrimci umudu hala yüreklerinde taşımaktadırlar.
Eğer yolunuz bir gün Maraş’a Söke’ye, Konya’ya, Ulukışla’ya, Sivas’a köylere düşerse orada size bir adamdan bahsedeceklerdir. Toprağa çaktığı üç direk ve arasına bağladığı çarşaflarla kendine sahne yaratan, muzip bakışları ve olağanüstü oyunculuğuyla hep akıllarda kalan; davranışları ve insancıllığıyla hiç unutulmayan dev yürekli bir adamdan. Ben o adamla ilgili çok şey duydum, çok şey öğrendim. Biliyorum ki hepimizin de o adamdan öğreneceği çok şey var. Bu nedenle hayata sadece iki gözümüzle değil; Erkan Yücel gibi işaret parmağımıza konduracağımız üçüncü bir gözle, başkalarının göremediğini görerek, olağanüstü bir yaratıcılık, büyük bir merak, büyük bir heyecan, bir o kadar da ütopyayı hedefleyen devrimci sanat anlayışıyla bakabilmeliyiz. Bunu hem kendimiz hem de emekçi halkımız için yapmalıyız.

Öney OLCAYTU

Hiç yorum yok: